11 Aralık 2008 Perşembe

DZİGA VERTOV


GERÇEĞİ GÖSTERMEK,BASİTLİKTEN ÖTE BİR ŞEYDİR,ÇÜNKÜ GERÇEK BASİTTİR.
DZİGA VERTOVDziga Vertov, Denis Arkadievich Kaufman adıyla 2 Ocak 1896 günü doğdu. Sinemada "Sine-göz" (Kinoglaz Manifestosu) akımının kuramcısıdır.

O zaman Rus İmparatorluğu'nda, günümüzde ise Polonya'da bulunan Bialystok’da 1912-14 arasında, lise yıllarında müzik eğitimi aldı. 1915'de Petrograd’a gitti ve Psiko-Nöroloji Enstitüsü’nde okumaya başladı. Avant-garde ve fütürist gruplara katıldı. 1918 yılı başında yazar Mikhail Koltsov’un isteğiyle Moskova Film Komitesi’nde yazar ve kurgucu olarak çalışmaya başladı. Yazın Komite’nin Belgesel Bölümü sekreterliğine getirildi. Adını bu dönemde Dziga Vertov’a dönüştürmüştür.

Sinemada kurmacaya karşıdır. Dramayı, "burjuvazinin elindeki bir afyon" olarak nitelendirir. Kameranın işlevini, sadece görüntüyü kopyalayan değil, "gözün güçsüzlüğünün aşılması için bir araç" olarak tanımlar. Filmleri Ajit-trenlerle Sovyetler Birliği'ni baştan sona dolaşmıştır.


Sinema-Gözün kuramcısı ve uygulayıcısı Dziga Vertov ülkemizde çok az tanınmaktadır. Bu sinemacının filmleri ve düşünceleri yabancı sinema tarihçileri ve eleştirmenleri tarafından iki ayrı biçimde yorumlanmıştır. Bunların bir kısmına Kino-Pravdalar dolaysız çekimi gerçekleştirerek gerçek sinemayı oluşturmuş ve böylece Vertov, Lumiereden Rouchea kadar uzanan gerçekçi akımın içinde yer almıştır. Karşıt yorumsa Vertovun kurgu anlayışından yola çıkarak biçimci(formalist) bir yorumla underground sinemasının kaçınılmaz uçurumuna yuvarlanmıştır. Her iki yorum da, her ne kadar birbirlerinin karşıtı gibi görünmekteyseler de, aslında, burjuva sanat anlayışının birer ürünüdürler ve gerçekte, Vertov pratiğinin sinema alanına getirdiği katkıları yadsımaktan öte bir anlam taşımazlar.

Vertovun gerçeke yaklaşımı, idealistlerin kullandığı anlamda gerçeğin aşılması ya da gerçek üstüne yeni bir gerçeğin oluşturulması değil, tersine gerçeğin diyalektik açıdan ele alınmasıdır.

Vertovun sinemasında temel bir unsur olan çözümleyici kurguda, çağdaş sinemacıların pek çoğunun anladıkları türden mekanik bir işlem olmayıp sentezsiz analiz olmaz diye belirlenen bilimsel dünya görüşünün bir sonucudur.
(ÇAĞDAŞ SİNEMA, SAYI:2, 1974)




YAŞAMI

2 Ocak 1896da Polonyaya bağlı bulunan Bialystok kasabasında doğar. Babası bir kitap dağıtımcısıdır. Bialystokta liseye, piyano ve keman çaldığı müzik okuluna başlar. 1915te Moskovaya taşınır.1916da Petrograda gider ve Psikonöroloji Enstitüsüne dahil olur. İnsan algısına ilgi duyar. Rus hükümetine seslenen Monarşist ideoloji karşıtı bir taşlama yazar. Ses kaydı denemelerini yapacağı işitme laboratuarını kurar. Demir El adlı şimdi kayıp olan bir roman yazar. 1917de onu sinemayla buluşturacak olan kameraman Alexander Lembergle tanışır. 1918 yılında Moskova Film Komitesinin Belgesel Bölümü sekreteri olur.

1918-1919 döneminde Kino-Nedelya (Haftalık Sinema) ve 1922-1924 döneminde ise Kino-Pravda (Sinema Gerçek) adlı iki dergi film dizisinde çalışan Vertov sinemanın temel ilkesi olarak devinimi öngörmüş, bilinçli olarak, dziga (topaç) vertov(fırdöndü) takma adını seçmiştir. Kamera ve sinemacının gözünü birleştiren bir yöntem olan Sinema-Gözünü geliştirir. İlk deneyimi Moskova Film Komitesinin ikinci katından ağır çekimle düşüşünü fotoğraflamasıdır. 1919da Kinoklar Grubu oluşur. Daha sonra Biz Bir Manifesto Çeşitlemesi”ne dönüşecek olan Teatral Sinemanın Silahsızlanması Hakkında adındaki ilk manifestosunu tanımlar. Güneydoğu cephesi Devrimci Ordu Servisi Film Bölümünün direktörlüğüne atanır. Leninin de katıldığı Sovyetlerin Yedinci Kongresinin çekimlerinde süpervizörlük yapar. Ünlü film denemeleri koleksiyonu Cinematographyyi okur, Platon Kerezhentsevin Toplumsal Çatışma ve Perde makalelerini inceler. Ajit-Tren VTSIK ile ülkeyi dolaşır. 1921de Ajit-Tren VTSIKı ve Kurtuluş Savaşı Tarihini gerçekleştirir. 1922de Sinema-Gerçeğinin (Kino-Pravda) ilk maddesi üzerinde çalışmaya başlar. Biz Bir Manifesto Çeşitlemesini yayınlar. Sonra Sinema-Göz: Altı Maddede Doğuşu makalesinin sinopsisini yazar. 1924te Vertovun kurgusunu yaptığı bir belgesel olan Leninin Gömülüşü gösterilir. Yine aynı yıl Sanatsal Dramatik Gösterim ve Sinema-Göze Odaklanmak çalışmasını tamamlar. Sinema-Göz-Farkında Olunmayanları Yakalayan Yaşam gerçekleşir. Einsensteinle yazdıkları makaleler yoluyla birbirlerini eleştirirler. 1925te Leninin Sinema Gerçeğine ek olarak, Köylülerin Kalplerinde Lenin Yaşıyor gerçekleştirilir. Leninist Oran bağlamının tartışıldığı Sinema-Gerçeği ve Radyo-Gerçeği makalesi yayınlanır.Sovyet,İleriyi gerçekleştirir. Eisensteinin Potemkin Zırhlısında Sinema-Göz ü kullandığını belirttiği Gerçekler Fabrikası makalesini yayınlar. Dünyanın Altıda Birini gerçekleştirir. Pariste Dünya Gösteriminde bu filmle bir ödül kazanır.

Fuat Uzkınay HAYATI


Fuat Uzkınay
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Fuat Uzkınay (d. 1888 - İstanbul, ö. 29 Mart 1956 - İstanbul) İlk Türk Sinemacısı


İlk Türk sinemacısı Fuat Uzkınayİlk ve ortaöğrenimini İstanbul'da yaptı. İstanbul Sultanisi'ni bitirdikten sonra İstanbul Dar - ül Fünun'un fizik-kimya bölümüne girdi. Türkiye'de Sinemaya olan ilginin artmasıyla birlikte Uzkınay'ın da dikkatini çeken sinema sanatı, onun dahiliye müdürlüğü yaptığı okulda öğrencilere sinemayı tanıtan ve öğreten dersler vermesine gerekçe oldu. Şehzadebaşı'nda Milli Sinema adı verilen ve daha sonra "Ali Efendi Sineması" adını alan ilk Türk sinemasının 19 Mart 1914 tarihinde açılımasında Uzkınay'ın büyük emeği geçmiştir. Türkiye'de sinemayı halka ilk tanıtan Sigmund Weinberg'den sinema oynatıcısının kullanılmasını öğrendi.

Askerliğini yaparken 14 Kasım 1914 Cumartesi günü Ayastefanos'taki Rus Abidesi'nin yıkılışını 150 metrelik filme çekerek, Türk sinemasında ilk kez film çeken kişi oldu. Bir yıl sonra (1915) Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD) kurulunca, Türkiye'de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan Sigmund Weinberg de bu kurumun başına getirilir. Yardımcısı da Fuat Uzkınay'dır. 1916'da MOSD'un başına getirildi. Almanya'da filmcilik konusunda eğitim gördü. İlk konulu film olan Himmet Ağa'nın İzdivacı adlı filmi büyük zorluklarla bitirebildi. Ordudan 1954'te emekli olan Fuat Uzkınay, 1956'da yaşama veda etti.

Ankara'da bulunan Kara Kuvvetleri Foto Film Merkezi'nin bir stüdyosuna hizmetlerinden dolayı Uzkınay'ın adı verilmiştir


Filmografisi (Yönetmen)
]İzmir Zaferi / İstiklal - 1942
Zafer Yollarında - 1923
Himmet Ağa'nın İzdivacı - 1918
Leblebici Horhor Ağa - 1916
Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı - 1914

Filmleri (Yapımcı)
Bican Efendi Mektep Hocası - 1921
Bican Efendi'nin Rüyası - 1921
Binnaz - 1919
Mürebbiye - 1919
Himmet Ağa'nın İzdivacı - 1918
Bican Efendi Vekilharç - 1917

Filmleri (Görüntü Yönetmeni)
Boğaziçi Esrarı / Nur Baba - 1922
Bican Efendi Mektep Hocası - 1921
Bican Efendi'nin Rüyası - 1921
Binnaz - 1919
Mürebbiye - 1919
Tombul Aşığın Dört Sevgilisi - 1919
Himmet Ağa'nın İzdivacı - 1918
Bican Efendi Vekilharç - 1917
Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı - 1914

Filmleri (Eser) [değiştir]Zafer Yollarında
- 1923

FUAT UZKINAY TÜRK SİNEMASININ İLK FİLMİ


Fuat Uzkınay’ın, 14 Kasım 1914’te, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na girdiği günlerde, Ayastefanos’taki Rus Anıtı’nı yıkılırken kamerasıyla görüntülediği 150 metrelik belgesel, Türk sinema tarihinin ilk filmi olarak kabul ediliyor.

Yönetmenliğini ve senaryosunu Celal Esat Arseven’in üstlendiği "Koruyan Ölü", 1917’de yurtdışında çekilen ilk film olarak tarihe geçti. İlk konulu film denemesi olan "Leblebici Horhor Ağa"nın çekimi ise, 1916 yılında başrol oyuncularından birinin ölümüyle yarım kaldı. Sedat Simavi’nin 1918 yılında çektiği "Alemdar Mustafa Paşa", ilk tarihi belgesel film denemesi oldu.

Ahmet Fehim ve Fazlı Necip’in 1919 yılında yönetmenliğini yaptığı "Binnaz" adlı film, 55 lira ile dönemin en fazla hasılatını topladı. Aynı tarihte ilk komedi denemesi olarak çekimlerine başlanan ve yönetmenliğini İsmet Fahri Gülünç’ün yaptığı "Tombul Aşığın Dört Sevgilisi" adlı filmin çekimleri, çıkan bir anlaşmazlık nedeniyle yarım kaldı.

Şarlo filmlerin etkilerini taşıyan "Bican Efendi Vekilharç", ilk "sinema tipi dizi" özelliğiyle tarihte yerini alırken, ilk korku film denemesi de 1953 yılında yönetmenliğini Mehmet Muhtar’ın yaptığı "Drakula İstanbul’da" idi.

Muhsin Ertuğrul’un "Halıcı Kız"ı, Atlas Sineması’nda gösterilerek, halk önüne çıkan "ilk renkli film" olarak kayıtlara geçti.

"Hollywood Rüyası" da, 1956’da Amerika’da yapılan ilk Türk filmi oldu.

Aydın Arakon’un yönettiği ve Neriman Köksal’ın başrolde oynadığı "Fosforlu Cevriye" ile, bol bol argolu filmlerle birlikte "külhanbeyi tipli kadın kahramanlar" dönemi 1959 yılında başladı.

Zeynep Değirmencioğlu’nun rol aldığı "Ayşecik" adlı filmle 1960 yılında "çocuk yıldızlı filmler"" dönemi başlarken, 27 Mayıs 1960’tan sonra sinemadaki "toplumsal gerçekçilik" akımını yansıtan ilk film Metin Erksan’ın "Gecelerin Ötesi" oldu.

1960 Harekatı"Nın Etkileri

Ertem Gönenç’in "Karanlıkta Uyananlar" adlı filmi 1964’te yapıldı ve ilk işçi hareketi, grev filmi oldu. Önce sansüre takılan film, daha sonra izleyiciyle buluştu. Yine aynı yıl Halit Refiğ’in "erotizm" denemesi yaptığı, erotik simgelere yer verdiği film de "Şehrazat"tı.

"Tehlikeli Adam" adlı film 1965 yılında çekildi. Bu film konusuyla "gecekondu sinemasının" başlangıcı olarak kabul edilirken, 1970’deki "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler" ile "masal filmleri" dönemi başladı. Türk Sineması’nın "Batman"ı 1973’te çekilirken, tamamen doğa içerikli olan ve 1993 yılında yapılan "Manisa Tarzanı" ise ilk çevre filmi özelliğini taşıdı.

Kadın Oyuncular Dönemi

Halide Edip Adıvar’ın "Ateşten Gömlek" adlı romanından, aynı isimle Muhsin Ertuğrul tarafından 1923 yılında beyazperdeye aktarılan film, Türk asıllı kadın oyuncuların sinemada ilk rol aldıkları yapıt olarak tarihe geçti. Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir’in rol aldığı film, aynı zamanda ilk Kurtuluş Savaşı filmi özelliğine sahip.

İlk uzun metrajlı çizgi film denemesi olarak 1951’de yapılan "Evvel Zaman İçinde" adlı filmin, Amerika’ya banyo için gönderilen negatifleri ise kayboldu.

Melih Gülgen’in "Parçala Behçet"i ile 1972’de seks ve avantür filmlerinde yeni bir furya başladı. 1974’te de "Beş Tavuk, Bir Horoz" ile Türk sineması’nda "seks komedileri" dönemi start aldı.

Rekor "Vizontele"de

1. Antalya Film Festivali’nde, 1962 yılında Türkan Şoray’a "En Başarılı Kadın Oyuncu" ödülünü kazandıran "Acı Hayat" filmi yabancı seyircinin de ilgisini çekerken, o yılların gişe rekorunu kırdı.

Şerif Gönen’in yönetmenliğini yaptığı, Şener Şen ve Lale Mansur’un başrollerini paylaştığı "Amerikalı", büyük ilgi görerek 1993’ün gişe rekoruna sahip oldu.

Yavuz Turgul’un 1996’da çektiği, Şener Şen, Uğur Yücel ve Şermin Şen’in başlıca rolleri paylaştığı "Eşkıya" da, 1996-1997 sezonu süresinde yaklaşık 2,5 milyon kişiye ulaşarak geçen dönemin seyirci rekorunu elde etti.

Yılmaz Erdoğan ve Ömer Faruk Sorak’ın yönetmenliğini yaptığı, Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ, Cem Yılmaz ve Altan Erkekli’nin rol aldığı "Vizontele" ise, bugüne kadar ulaştığı 3 milyon 302 bin 910 seyirciyle yeni rekorun sahibi oldu.

LUMİERE KARDEŞLER


lumiere kardeşler-trenin istasyona gelişi

sinema tarihin perdede gösterilen ilk filmi. insanlar ilk izlediğinde trenin kendi üzerlerine geldiğini sanarak korkmaları izdihama yol açmıştır.

sinema estetiğinin ilk ikiye bölünüşü lümiere kardeşler ile george Mées arasında olmuştur.Lumiere kardeşler sinemaya fotoraftan gelmişlerdi. sinemayı gerçekliği yeniden üretmenin büyülü bir fırsatı olarak gördüler ve en etkili filmleri yalnızca olayları saptadı.filmleri yalın ama çarpıcı filmlerdi.öykü anlatmıyorlardı ama yeniden ürettikleri zaman, mekan ve atmosfer öylesine etkiliydiki izleyiciler olayo görmek için istekle para ödüyorlardı. Diğer yandan sahne büyücüsü Mélies filmin gerçekliği değiştirme-çarpıcı fanteziler üretme yeteneğini hemen fark etmişti.

lumiere ile meliés in karşıt yaklaşımlarının ortaya çıkardığı ikiye ayrılma sinema için merkezdir ve farklı görünümler içinde yıllardır tekrarlanmaktadır. (james monaco)fransız lumiere kardeşler icatları olan sinematograf adlı aletin patentini 13 şubat 1895 te aldıktan sonra çeşitli basit ve kısa filmler çekmeye başladılar.
lumiere’lerin sinematografları saniyede 16 kare perdeye yansıtmaktaydı. film gösterimleri uzun bir süre bu şekilde gösterilmiştir. yani şimdikinden daha hızlı bir şekilde.

lumiere kardeşler ilk gösterimlerini 28 aralık 1895 tarihinde paris’te grand cafe’de gerçekleştirdiler. bu ilk gösterimde en çok bilinen film,bir trenin gara girişini gösteren filmdir. insanların çoğu bu filmi seyrederken korkup salonu terk etmeye çalışmıştır. lumiere’ler genel olarak bakıldığında,sinemanın doğuşunda ve film çekme mantığının gelişmesinde en önemli rolü oynayan sinemacılardır.

ancak ilginçtir ki,belli bir süre sonra sinemanın ticari olarak bir şey kazandıramayacağını sanıp, sinemanın gücüne ve gelecekteki başarısına inanmayarak sinematografı başka ellere teslim etmişlerdir.

önemli filmleri; “trenin istasyona girişi” , “bahçıvan” , “bebeğin kahvaltısı” , “iskambil partisi” , “dalgalı deniz”...

SİNEMADA İLK BEŞ

Sinema [değiştir]1.İlk film gösterimi Lumiere Kardeşler tarafından 28 Aralık 1895'te Pariste, Capucines Bulvarı'ndaki Grand Cafede gerçekleştirilmiştir.
2.İlk kadın yönetmen Alice Guy-Blaché, ilk filmi La Fée aux Choux'u 1896 yılında çekti.
3.İlk öykülü film 1902 yılında Georges Méliès tarafından Le Voyage dans la Lune (Aya yolculuk) adlı filmdir.
4.1906 Atina’da yapılan Ara Olimpiyatlar’da ilk sinema kayıtları yapıldı.
5.İlk renkli film "Rüzgar Gibi Geçti"dir

Sergey Mihayloviç Ayzenştayn


Sergey Mihayloviç Ayzenştayn, sinema sanatına çok önemli katkıları bulunan SSCB'li yönetmendir. Potemkin Zırhlısı adlı filmi, dünya sinema çevrelerince yapılan değerlendirmelerde "bütün zamanların en iyi filmi" olarak nitelendirilmiştir. Sinemanın günümüzde üstün bir anlatım gücüne erişmesinde onun filmlerinin ve düşüncelerinin payı büyüktür.
Letonya'nın Riga kentinde doğan Ayzenştayn çok küçük yaşlarda Fransızca, Almanca ve İngilizce öğrenmişti. Mühendislik Enstitüsü'nde öğrenim gördü. Güzel sanatlara olan eğilimi nedeniyle mimarlık kurslarını da izledi. Bu arada çizdiği resim ve karikatürler dergi ve gazetelerde yayımlanıyordu.
1918'de katıldığı Kızıl Ordu'da afişçilik, dekoratörlük, tiyatro yönetmenliği ve oyunculuğu yaptı. 1920'de ordudan ayrıldı ve daha önce kazanmış olduğu tiyatroculuk deneyimlerine dayanarak İşçi Tiyatrosu'nun yönetmeni oldu. Yenilikler denemeye koyuldu. Bu arada sinema okuluna da giderek yönetmenlik dersleri aldı. Bir oyunda çarpıcı bir etki yaratmak amacıyla oyun arasında gösterilmek üzere kısa bir film yaptı. Sonuç oldukça başarılıydı. 1924'te çektiği "Grev" filminden sonra kendini tümüyle sinemaya verdi. Hemen ardından 1925'te Potemkin Zırhlısı adlı filmi çekti. Filmin konusu Rusya'nın tarihinde çok önemli bir olay olan 1905 Devrimi ve onun kanlı bir biçimde bastırılmasıydı. Filmde profesyonel oyunculara pek rol verilmedi. Filmin oyuncuları, bir zırhlı savaş gemisinin mürettebatını canlandıran sıradan kişiler ve Odessa kentinin insanlarıydı. Üstelik o dönemin koşulları gereği film sessizdi. Ama çok etkileyici bir film olduğu için değerinden bir şey yitirmeden günümüzde de zevkle izlenmektedir.
1927'de "Ekim" adlı filmi çekti. Bunu 1929'da çektiği "Genel Çizgi" adlı film izledi. Ama bu filminin adını hemen sonra "Eski ve Yeni" olarak değiştirdi. Aynı yıl Avrupa'ya, ertesi yıl da ABD'de gelişen sesli sinemayı incelemek üzere bu ülkeye gitti. 1931'de
Meksika'ya geçerek orada "Yaşasın Meksika" filminin çekimine başladı. Çalıştığı film şirketi filmin çekilen bölümlerini başka filmlerin arasında kullanınca, Ayzenştayn çalışmasını yanda bırakarak ülkesine döndü. 1932'de "Bejin Çayın" filmini çekerken hastalandı ve bu yüzden film tamamlanamadı. Ayzenştayn, bu döneminde sinemanın kuramsal sorunlarına ağırlık verdi ve Devlet Sinema Enstitüsü'nde öğretmenlik yaptı. 1938'de ünlü Rus kahramanı Aleksandr Nevski'nin yaşamını konu alan bir film çekti. Araya II. Dünya Savaşı'nın girmesine karşın 1940'ta çalışmalarına başladığı Korkunç İvan adlı, başlangıçta iki bölüm olarak tasarladığı büyük filminin birinci bölümünü 1944'te, ikinci bölümünü 1946'da tamamladı. "Korkunç" takma adıyla anılan ünlü Rus Çan IV. İvan'ın yaşamını anlattığı filmin görüntüleri hayranlık uyandıracak kadar güzeldi. Ayzenştayn bu filmde, siyasal iktidarla ilgili düşüncelerini de ortaya koyuyordu. Filmin ikinci bölümü uzun süre yasaklandı. Ayzenştayn, Korkunç İvan'ın üçüncü bölümünü çekerken sette geçirdiği kalp krizi sonucu öldü.
Ayzenştayn çok başanlı film yönetmenliğinin yanı sıra, kurgu, ses ve görüntü alanında sinemaya önemli yenilikler getirmiştir. Filmlerinde sürekli bir hareket vardır. Kurgu konusunda geliştirdiği yöntemler ve filmlerindeki uygulamalar her zaman yönetmenler için bir ders, bir örnek niteliğindedir. Filmlerinin senaryolarını kendi yazdığı gibi, filmin her planının desenlerini çizer, tasarımını yapardı. Sinema konusundaki düşünceleri, ilk kez ABD ve İngiltere'de yayımlanan Film Duyumu {The Film Sense; 1942), Film Biçimi {Film Form; 1949); SSCB'de Rusça yayımlanan, öğrencilerinin derlediği Bir Sinemacının Düşünceleri (1956) ile Sinema Dersleri (1957) adlı yapıtlarında yer aldı.

sinema tarihi

Sinemanın bulunuş, doğuş ve gelişme evrelerini sanat, estetik, uygulayım, uygulayımbilim, işleyi, ekonomi, toplumbilim yönlerininde göz önüne alarak araştıran; bütün bu evrelerdeki filmleri, film türlerini, bunlardaki çeşitli öğelerin özellik ve gelişmelerini, bu yaratı ve gelişmelerde katkıları olan kişileri, sinema üzerine düşünce ve kuramları, dünya sinemasıyla olan ilişkileri, etkileşimi ele alan tarih dalı. Sinema tarihi tarih araştırmlarının kural ve yöntemlerine sıkı sıkıya uymak zorunda olduğu gibi, sanat tarihçilerinin yöntemlerinede uymak zorundadır. Öte yandan genelde uygulayım bilim, işleyim, ekonomi, toplumbilim bir sanat dalının incelenmesinde ve tarihihnin yazılmasında ele alınan konumlar olmasa da ya da çok kısa açıklamalarla yatinirse de, sinemanın bir sanat olarak gelişmesinde ve ürünün ortaya konmasında, yapısı bakımından, yukarıda sıralanan yan dallara ayrılmaz biçimde bağlıdır ve bunları göz önüne almayan bir sinema tarihi düşünülemez. Öte yandan sinema tarihinin yazılabilmesi için, yine bu sıralanan dalları uzmanlarca kendi başlarına ayrıntılı araştırma ve incelemelerinin yapılmasıda gerekir.